Ana içeriğe atla

Kuyucaklı Yusuf - Sabahattin Ali

 


Kuyucaklı Yusuf Hakkında


1903 yılının yağmurlu bir sonbahar gecesinde Aydın'ın Nazilli ilçesinin Kuyucak köyünde bir karı kocanın öldürülmesi olayını soruşturmaya giden Nazilli Kaymakamı Salahattin Bey, anne babası gözleri önünde katledilmiş olan 9 yaşındaki Yusuf'u, evlatlık olarak alıp evine götürür.

Salahattin Bey, kendisinden 15 yaş küçük olan Şahinde Hanım ile evlidir. Hem yaş farkı, hem de mizaç bakımından uyuşmazlık yaşadığı eşiyle zor yürüttüğü ilişkisi, Yusuf’u eve getirmesiyle daha da bozulur. Şahinde, kocasının eve getirdiği bu köylü çocuğunu sevmez ve benimsemez. Yusuf, evin küçük kızı Muazzez ile birlikte, karı koca arasındaki huzursuzluğun içinde büyür. Salahattin Bey'in, Yusuf’u eve getirişinden bir yıl sonra Edremit'e tayini atanır. Yusuf, evdeki karı koca kavgalarının getirdiği huzursuzluğa rağmen, Edremit’te mutlu bir çocukluk geçirir.

19 yaşına gelen Yusuf, bir bayram günü, kaymakamın kızı Muazzez'e kasaba eşrafından Hilmi Bey'in oğlu Şakir'in sataşması üzerine onunla kavga eder. Bu olay sonucu kasabanın en zengini olan fabrikatör Hilmi Bey’in gücü ile karşı karşıya gelir. Şakir, bayram yerindeki olaydan bir süre önce Kübra adında bir genç kıza tecavüz etmiştir. Şakir, babası ve Hacı Ethem Bey’in tertibi ile Kübra ve annesini de kullanarak suçu Yusuf’a yüklemeye çalışır. Ancak Kübra’nın itirafı sonucu plan başarısız olur. Yusuf tarafından korunan Kübra ve annesi, kaymakamın zeytinliğinde çalışmaya başlar; bu durum Şakir’in Yusuf’a kinini arttırır.

İlk defa bir genç kıza gösterdiği ilgisi ters karşılanan Şakir, Yusuf’la kavgasından sonra Muazzez’le evlenmek ister. Babası Hilmi Bey, evliliğe kaymakamı ikna etmek için yeni bir plan yapar. Salahattin Bey’i hileli bir kumar oyununa dahil ederek borçlandırır. İmzalattığı senetler karşılığında Muazzez’i oğlu Şakir’e ister. Şahinde Hanım, kızını Şakir ile evlendirme düşüncesini sevinçle karşılar fakat Selahattin Bey işi sürüncemede bırakır; Kübra’ya Şakir’in tecavüz ettiğini öğrenince, borcu ödeyip kızını Şakir’le evlenmekten kurtarmanın yollarını arar.

Yusuf, esnaf arkadaşı olan Ali’den para alarak kaymakamın borcunu kapatır ve karşılığında Muazzez’i onunla evlendirmeyi düşünür. Muazzez ise Yusuf’u sevdiği için Ali ile evlenmeye yanaşmaz. Yusuf, Ali’ye Muazzez’in onunla evlenmek istemediğini söyleyemeyip zeytinliğe kapanır. Şakir, evlilik hazırlıklarına başlayan Ali’yi, bir arkadaşlarının düğününde bütün kasabanın gözü önünde öldürür. Güçlüden yana olan kasaba halkı, el birliği ile bu cinayeti örtbas eder.

Şakir’in Muazzez ile evlenme düşüncesi Şahinde Hanım’ın da teşviki ile yeniden canlanır. Bunu öğrenen Yusuf, Muazzez’i kaçırıp onunla evlenir. Yusuf, tahrirat katibi olarak kaymakamlıkta işe girer. Bir akşam, kalbinden rahatsızlanan Salahattin Bey ölür. Yeni atanan Kaymakam İzzet Bey, Şakir ve Hilmi Bey’in oyuncağı gibidir; onların isteğiyle Yusuf'u masabaşı işten alıp süvari tahsildarı yapar. O köy köy gezerken, Muazzez annesinin ısrarları ve paranın cazibesi sonucu eşraf ve bürokratların evlerindeki içki âlemlerine katılır, alkole alışır ve kendi evlerinde içki âlemleri düzenler. Durumdan şüphelenen Yusuf, bir gece habersiz çıkıp gelir. Gördüğü durum karşısında çılgına dönerek, her yana gelişigüzel ateş eder. Yanlışlıkla Muazzez’i vurur, onun yaralandığının farkında olmayarak onu atına atıp kaçırır.

Muazzez yolda ölür. Yusuf, karısını kendi elleriyle gömer ve atını dağlara doğru sürer.

  • " bir adamın bütün gayesi ve istikbal düşüncesi, bir kere içine girmiş bulunduğu ve şimdi mukadder telakki ettiği bu belayı ses çıkarmadan ve dosta düşmana pek belli etmeden sürükleyip götürmek, onda herkes tarafından söylenen, fakat kimse tarafından bulunamayan meziyetler ve saadetler araştırmaktır." (sf. 16)

  • "Fakat insanın damarları ve sinirleri bazen iradesinden ve aklından daha kuvvetlidir ve muhayyilemiz bizi iğfal etmekte bazen birçok fettanları geri bırakır." (sf. 16)

  • "Memleketi asıl idareleri altında bulunduran bu adamların karşısında bir hükümet memurunun ne kadar az kıymeti olabileceğini; bir kaymakamın, aşağı yukarı, kendisine itibar edilen, fakat işlerine engel olmaya başlayınca derhal tüydürülen bir kukla olduğunu bildiği için, vaziyetten tamamen ümidi kesmiş" (sf. 60)

  • "Yalnız, gökyüzündeki yıldızlardan çayın dibindeki çakıllara, doğu tarafından kopup gelen bulutlardan batı tarafındaki denize kadar uzanan ve yayılan bu kocaman gecenin içinde, yapayalnızdı. Düşüncelerini hangi istikamete koşturursa koştursun, karşısına kimse çıkmıyordu." (sf. 78)

  • "Hapishane ancak serseriler, köylüler ve aşağı tabakadan insanlar içindi; bir Hilmi Bey'in oğlu, adam öldürse bile, onlarla bir tutulamazdı. Değil böyle mahkûm olacağı şüpheli kimseler, on beş seneye mahkûm edilmiş eşrafzadeler bile, cürümlerinin cezasını çok kere yarı yarıya evlerinde çekiyorlardı." (sf. 98)

  • "Aldığı davaların hemen hemen hepsini kazanıyor, fakat bunun için bazen pek temiz denemeyecek yollara saptığı oluyordu. Onun fikrince, nasıl harpte kazanmak için her vasıta meşru ise, adalette kazanmak için de mümkün olan her çareye başvurmakta beis yoktu." (sf. 99)

  • "Konuşmaya ne lüzum vardı? Bütün güzel laflardan ve hoş insanlardan sıkılan bu mahlukları, birbirlerinin sessiz mevcudiyeti, yorgunluk verecek kadar doyuruyordu." (sf. 146)

  • "Yusuf bunları tahlil edecek seviyede olmamakla beraber, "yerini bulamama"nın azabını bütün teferruatıyla duymakta idi." (sf. 147)

  • "Bu his herhangi bir işsizliğin verdiği can sıkıntısı veya endişeye benzemiyor, insanı gözle görülür bir şekilde eziyor ve yavaş yavaş, hayatta lüzumsuz olduğu kanaatini uyandırıyordu" (sf. 147)

  • "Kendinde her şeyi yapabilecek kuvveti görmek, sonra yapılacak hiçbir şey bulamamak." (sf. 147)

  • "Mesele memurların yaptığı işte değil, onların mevcut olmasında. Şimdi sen o tozlu odada oturdukça kendi kendine: "Benim burada ne lüzumum var?" diyeceksin! Yanlış!.. Mademki sen bir kere hükümet kapısından içeri adımını attın, artık lüzumlusun. Sen olmasan muhakkak bir yerde bir aksaklık çıkar..." (sf. 150)

  • "Hayatta bir insanı bu kadar üzecek bir hadisenin mevcut olabileceğine o zamana kadar ihtimal vermemişti." (sf. 160)

  • "Kaymakam ile de hemen arayı doğrultmuşlar... Doğrultmasalar bile, paraları var, efendim, paraya karşı kimin gücü yeter ki!.."" (sf. 170)

  • "Önüne bir lokma ekmek tutuluyor ve bunun geri alınması tehdidiyle en olmayacak şeyler yapılıyordu." (sf. 199)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Musul Sorunu

MUSUL SORUNU 1. Dünya Savaşı Öncesi Musul Sorunu Musul sorunu olarak tarih kaynaklarında okuduğumuz, bildiğimiz mesele tam olarak Birinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkmış bir durum değildir. 1890 yılında 2. Abdülhamit Ermeni asıllı bir tüccarın oğlu olan Kalus Serkis Gülbankyan'a Osmanlı topraklarında petrol rezervleri ile ilgili araştırma yapması için emir verir. Madenler Bakanlığına, Musul ve Bağdat çevresinde geniş petrol yatakları olduğuyla ilgili bir sonuç gönderilir. Bunun neticesinde Sultan, o toprakları - Memalik-i Şahane - Sultanın şahsi arazisi ilan ederek yabancı güçlerin eline geçmesini engellemek ister. Böylelikle Musul sorunu,  enerji sektörünün petrole olan açlığı ve Musul'da bulunan geniş petrol yatakları sebebiyle baş göstermiş oluyor. Osmanlı Devleti'nin dış politikası gereği Alman petrol şirketleriyle bazı antlaşmalar imzalanıyor ve petrol arama çalışmaları yürütülüyor. Bir Alman şirketi olan Anadolu Demiryolları şirketi bu aramaları ...

At Üstünde Selçuklular

AT ÜSTÜNDE SELÇUKLULAR Türkler Orta Asya'dan Maveraünnehir 'e, oradan yavaş yavaş Horasan, İran ve Suriye'ye akmış, nihayet Anadolu'ya yerleşmiştir. Anadoluyu Türkleştirmiş ve İslamı bu topraklara yaymışlardır. Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslamın yayılması 10. - 11. yüzyıla Selçuklular dönemine denk gelir. Öyle ki Anadolu'nun Türk yurdu olduğunu Avrupa ve Bizans'a kabul ettiren Miryakefalon Savaşı nı Selçuklular kazanmıştır. Türk tarihinde çok önemli bir yeri olan, bugün yaşadığımız toprakları ilk kez gelip yurt tutan Selçukluları biraz daha yakından tanıyalım... İslamiyet öncesi Türklerde hemen herkes savaşçı olduğu için ordu kavramı diğer milletlerden farklıydı. Ordu-Millet anlayışı dediğimiz bu sistemi Türkler devam ettirdiler. Zorunlu ve daimi olan bu askerlik anlayışı ordunun manevi gücünü ve tecrübesini diğer devletlere nazaran daha üstün kılıyordu. Ayrıca Göktürkler zamanından beri uygulanan 10'lu sistem ordu düzenini sağlamıştır....

Beyaz "Laleler" Ülkesinde - Türkiye

Grigoriy Petrov'un kayıp eseri olan Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabı tesadüf eseri bulundu. Yayınlanması için büyük uğraş verildi ve 1923 yılında kitap basıldı. Kısa süre içinde bir çok ülkede ilgiyle karşılanan bu kitap Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de dikkatini çekti. Bu kitabı askeri ve normal okulların müfredatına koyulması talimatını verdi. Kitap, Suomi'nin nasıl yükselen bir medeniyet haline geldiğini anlatıyor. Suomi kelimesi  bataklıklar ülkesi manasında kullanılıyor o dönemde. Bugün biz Suomi'yi Finlandiya olarak tanıyoruz. Ulu Önder'in o dönemlerden bu kitabı okul müfredatlarına konulmasını istemesinin bir anlamı vardı elbette. Bu kitap Türkiye'nin yaşadığı ve gelecekte yaşayacağı sorunları bir bir ele alıyor ve çözüm yolları için bizlere ışık tutuyor. Böylelikle ileri görüşlü olan Gazi Paşa biz Türk gençliğine yol gösterecek bir başka rehber daha sunuyor. Bu yazı ile Beyaz Zambaklar Ülkesi'nin bize ne kadar benzediğini anlatmayı...