Ana içeriğe atla

Esir Şehrin Mahpusu - Kemal Tahir

 


Esir Şehrin Mahpusu Hakkında

Esir Şehrin İnsanları adındaki birinci kitabın devamı şeklindedir. Romanın ana karakteri Kamil Bey'in İstanbul'a geldikten sonra yaşadığı ruhsal ve fikirsel değişimleri, Türk Kurtuluş Savaşı döneminin insanlardaki etkisini anlatmaktadır.

  • "İftira!” “Yaaa... İftira demek? Peki ne verdiler?” “Yedi yıl...” “Eh gene şükret...” “Az mı?” “Az elbette... İftiradan asılanları biz çok gördük.”" (sf. 15)
Milli mücadeleye destek amacıyla İstanbul halkını bilinçlendirmek ve işgallere karşı tek yumruk olmak adına çıkardıkları Karadayı dergisi nedeniyle Kamil Bey hapse atılır. Gardiyanlar neden girdiğini sorduğunda iftira der. Bunun hapishane jargonunda hırsızlık anlamına geldiğini bilemeyecek kadar bu taraflarda bezi yoktur. Kendisi Selim Paşa'nın oğlu Kamil Bey'dir...
  • "Evet, bizim milletin yemek yiyişinde, ayıp bir şey yapılıyormuş da elden geldiği kadar kısa kesmek, kimseye gösterilmemek isteniyormuş gibi soluk soluğa bir acele vardı." (sf. 50)

  • "Anadolu hakkında hiçbir fikri olmamasına gittikçe daha çok üzülüyor, bu bilgisizliğinden gitgide daha çok utanıyordu. Hemen Avrupa’yı, bütün Amerika’yı, Afrika’nın yarısını, hemen hemen bütün Uzak Şark’ı dolaşmış bir Türk olarak Anadolu’yu tanımamak düpedüz ayıptı." (sf. 64)
İşgal yıllarında bir Osmanlı aydınının özeleştirisi. 
  • "Buna karşılık düşman bildirisi Çivril’den laf ediyor, Çivril düşmanın güney cephesinde bir yer.. “Nasıl bir yer peki? Dolaştığınız yerlerden hangisine benzer acaba?” Burada düşman bizim yüz kişilik bir birliğimizi dağıtmış... 17 ölü vermişiz, iki beygirle cephane sandıkları bırakmışız. Çivril toprağında adsız sansız ölen bu 17 kişiden biri olmak... Bunu göze almak... İşte insanoğlunun erişebileceği en yüce yiğitlik katı..." (sf. 64)

  • "Bazı insanlar, sevdiklerini, belli bir çevreyle beraber değerlendirirler. Başka bir çevrede onları hemen yadırgarlar!”" (sf. 108)

  • "Biz ancak kendimizden aşağı gördüklerimizin pisliklerinden iğreniyoruz." (sf. 114)
Özellikle şahsına bir ulviyet atfedilen siyasilerin her türlü pislikleri ve ayıpları görmezden gelinirken, günlük yaşamında belki çok daha sıradan hatalar yüzünden insanlarımız birbirlerine kin ve nefret duyuyor.
  • "Bir araya kapatılmış olmak hiçbirimizde, olduğumuzdan başka türlü görünebilmek gücü bırakmıyor." (sf. 124)

  • "İt ürümekle deniz mundar olmaz!" (sf. 197)

  • "Aklım şu kadarına iyice erdi ki, biz bu millete bunları öğretmezsek işler yeniden sarpa saracak... Hürriyet düzeni bu vatanda temelleşmezse bize kurtuluş yok... Bunları anlatıyorum ama kasabalılara anlatıyorum. Çünkü köylere ağalarla şeyhler karışır. Oraların köylüsüne, ağalarla şeyhlerinden izinsiz yol soramazsın.”" (sf. 221)
Cumhuriyet devrimlerinden önce Türk köylüsünün durumu bu şekildeydi. Ya ağasının ya şeyhinin iznine tabii bir şekilde hayat sürüyor, belki nefes alıp veriyor fakat hür yaşamıyordu.
  • "Siz Madrid’teyken savaşları çok saçma bulurdunuz!” “Yanılmışım! Çünkü savaşlar birbirine benzemezmiş.”" (sf. 235)
Bir arkadaş ortamında savaş hakkındaki görüşleri nedeniyle Kamil Bey çevresindekilerce garipsenir. Avrupa'da tahsil görmüş, dünyayı gezmiş böyle bir kişinin milli mücadele için başlatılan bu anlamsız(!) savaş hakkında nasıl böyle düşünürdü? Kamil Bey buna çok güzel bir cevap veriyor ve bütün savaşların aynı olmadığını idrak ettiğini ifade ediyor. Bu savaş bir milletin var olma, özgür yaşama mücadelesiydi.
  • "Ancak var gücümüzle yaptığımız bir iş üstündeyken aramızdaki din, bilgi, zanaat ayrıntıları işlemiyor." (sf. 245)

  • "Boş duvarlara çepeçevre baktı. Sanki bunlar duvar değillerdi de, bir yabancı yıldızın hiçbir uzaklıkta gökle birleşmeyen çölleriydi." (sf. 301)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Musul Sorunu

MUSUL SORUNU 1. Dünya Savaşı Öncesi Musul Sorunu Musul sorunu olarak tarih kaynaklarında okuduğumuz, bildiğimiz mesele tam olarak Birinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkmış bir durum değildir. 1890 yılında 2. Abdülhamit Ermeni asıllı bir tüccarın oğlu olan Kalus Serkis Gülbankyan'a Osmanlı topraklarında petrol rezervleri ile ilgili araştırma yapması için emir verir. Madenler Bakanlığına, Musul ve Bağdat çevresinde geniş petrol yatakları olduğuyla ilgili bir sonuç gönderilir. Bunun neticesinde Sultan, o toprakları - Memalik-i Şahane - Sultanın şahsi arazisi ilan ederek yabancı güçlerin eline geçmesini engellemek ister. Böylelikle Musul sorunu,  enerji sektörünün petrole olan açlığı ve Musul'da bulunan geniş petrol yatakları sebebiyle baş göstermiş oluyor. Osmanlı Devleti'nin dış politikası gereği Alman petrol şirketleriyle bazı antlaşmalar imzalanıyor ve petrol arama çalışmaları yürütülüyor. Bir Alman şirketi olan Anadolu Demiryolları şirketi bu aramaları ...

At Üstünde Selçuklular

AT ÜSTÜNDE SELÇUKLULAR Türkler Orta Asya'dan Maveraünnehir 'e, oradan yavaş yavaş Horasan, İran ve Suriye'ye akmış, nihayet Anadolu'ya yerleşmiştir. Anadoluyu Türkleştirmiş ve İslamı bu topraklara yaymışlardır. Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslamın yayılması 10. - 11. yüzyıla Selçuklular dönemine denk gelir. Öyle ki Anadolu'nun Türk yurdu olduğunu Avrupa ve Bizans'a kabul ettiren Miryakefalon Savaşı nı Selçuklular kazanmıştır. Türk tarihinde çok önemli bir yeri olan, bugün yaşadığımız toprakları ilk kez gelip yurt tutan Selçukluları biraz daha yakından tanıyalım... İslamiyet öncesi Türklerde hemen herkes savaşçı olduğu için ordu kavramı diğer milletlerden farklıydı. Ordu-Millet anlayışı dediğimiz bu sistemi Türkler devam ettirdiler. Zorunlu ve daimi olan bu askerlik anlayışı ordunun manevi gücünü ve tecrübesini diğer devletlere nazaran daha üstün kılıyordu. Ayrıca Göktürkler zamanından beri uygulanan 10'lu sistem ordu düzenini sağlamıştır....

Beyaz "Laleler" Ülkesinde - Türkiye

Grigoriy Petrov'un kayıp eseri olan Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabı tesadüf eseri bulundu. Yayınlanması için büyük uğraş verildi ve 1923 yılında kitap basıldı. Kısa süre içinde bir çok ülkede ilgiyle karşılanan bu kitap Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de dikkatini çekti. Bu kitabı askeri ve normal okulların müfredatına koyulması talimatını verdi. Kitap, Suomi'nin nasıl yükselen bir medeniyet haline geldiğini anlatıyor. Suomi kelimesi  bataklıklar ülkesi manasında kullanılıyor o dönemde. Bugün biz Suomi'yi Finlandiya olarak tanıyoruz. Ulu Önder'in o dönemlerden bu kitabı okul müfredatlarına konulmasını istemesinin bir anlamı vardı elbette. Bu kitap Türkiye'nin yaşadığı ve gelecekte yaşayacağı sorunları bir bir ele alıyor ve çözüm yolları için bizlere ışık tutuyor. Böylelikle ileri görüşlü olan Gazi Paşa biz Türk gençliğine yol gösterecek bir başka rehber daha sunuyor. Bu yazı ile Beyaz Zambaklar Ülkesi'nin bize ne kadar benzediğini anlatmayı...