Ana içeriğe atla

Türklerin Tarihi 1'den Notlar




İlber Ortaylı hocamızın kaleminden Türk tarihi ile ilgili oldukça fazla eser çıkmıştır. Türklerin Tarihi kitabı da bu eserler arasında önemli bir yere sahiptir. Kitap, oldukça bilgilendirici bir nitelik taşıyor. Kitaptan alıntılarla Türklerin tarihini yakından inceleyelim...


Türkler kimdir? Nerelerde bulunmuşlardır? Neler yapmışlardır? Bu sorularla başlarsak öncelikle Türklerin çok kısa süre içinde, büyük göçlerle, çok farklı bölgelere yayılmış olduklarını söyleyebiliriz.

"Türkler; tarihi özellikleri olan, çok coğrafya değiştiren, aşağı yukarı bir ırkın tarihinde fazla bir süre sayılmayan 1200 yıl içinde bugünkü Çin'in iç sınırlarından Tuna boyuna kadar gezinen bir kavimdir"(Türklerin Tarihi 1, sf. 16).

Türkler, bu süreç içinde büyük devletler kurmuş ve büyük devletleri yıkmışlardır.

Türkler, çadırını kurmuş ve orayı yurt tutmuştur. Orta Asya'da başlayan bu yolculuk Viyana kapılarına kadar sürmüştür.

Selçuklu sultanının emriyle Anadolu'ya başlayan Türk akınları çok etkili olmuştur. Nihayet Malazgirt'te Bizans ağır bir bozguna uğratılınca Türklere Anadolu kapıları açılmıştır. Büyük aşiretler, boylar şeklinde başlayan göçler Anadolu'nun etimolojik yapısını değiştirmiştir. Anadolu Türk yurdu haline gelmeye başlamıştır.

"Anadolu esas itibariyle 11. asır sonlarından itibaren ve 12. asır boyunca Türkleşmiştir"(Türklerin Tarihi 1, sf. 17).

12. asırdan itibaren yabancı devletlerin gezginleri ve politikacıları Anadolu'ya Türkiye demeye başlamıştı. Anadolu ismi de aslen Yunan kökenli bir kelimeden gelmektedir.

"Anadolu ismi Anatolia'dan geliyor. Yunanca'da "Doğu" demektir. Biz ilk geldiğimizde Diyar-ı Rum sonraları Anadolu dedik" (Türklerin Tarihi 1, sf. 19).

Anadolu'nun zaman içinde etnik yapısı Türk ağırlıklı olmuştu. Oğuz boylarının yoğun göçleri bölgeyi Türkleştirdi. Türkmen uç beylikleri ve Selçuklu Devleti'nin politikaları neticesinde Türk kültürü ve gelenekleri Anadolu'nun ruhuna işlemişti.
16. yüzyıla gelindiğinde Anadolu'ya;
İtalyanlar "Turchia" veya "Turcmenia",
Almanlar "Turkei, Turkenland",
Fransızlar "Turqiue",
İngilizler "Turkie" diyor.

İlber Hoca'nın çocukluğu zamanında hatırladığı bir anı: "Türk demek, köylü, kaba, Anadolulu anlamındaydı. Karagöz'de en ahmak, laf anlamaz tiplerden biri Baba Himmet'tir. Ona da Türk denir"(Türklerin Tarihi 1, sf. 24).

Anadolu'nun sahipleri, Anadolu üzerinde kurulan devletlerin kurucu unsuru olan Türkler, dönem dönem aşağı görülmüşler. Taşra insanı muamelesi görmüşler. Öyle ki, Osmanlı devleti Türkmen geleneği ile kurulan bir devlettir.
"Osmanlı, Türkmen geleneği ile kurulmuştur. Konuştuğumuz dil Türkçe, yazdığımız dil Türkçedir. Orduda her zaman Türkçe kullanılmıştır. Bu; unsurların, komutan ve askerlerin Türk olmasından ileri geliyor"(Türklerin Tarihi 1, sf. 24).

Çin iç sınırlarından Avrupa kapılarına kadar uzanan Türkler için işler yolunda gitmemeye başlamıştı. Avrupa'nın teknolojide ileri gitmesi ve zamanın gereklerini takip edemeyen Türkler savaşlarda zor durumda kalmaya başlamıştı. Viyana önlerinden başlayan geri çekiliş durmak bilmiyordu. Ta ki Başkumandanlık Meydan Savaşı'na kadar...

"Türklerin Avrupa'daki hakimiyetinin çözülüşü açısından, hiç şüphesiz ki 2. Viyana Kuşatması bir başlangıç noktasıdır. 1774 Osmanlı-Rus harbi itibariyle imparatorluğun Müslüman ve Türk eyaletlerinin de kaybıyla, bu çözülüş yeni bir evreye girmiştir" (Türklerin Tarihi 1, sf. 27).

Osmanlı İmparatorluğu gerileme döneminde büyük toprak kayıpları yaşanmaya başlamıştı. Başlangıçta elden çıkan topraklar nüfus çoğunluğu olarak gayrimüslimlerin yaşadığı bölgeler veya Arap bölgeleriydi. Ancak daha sonra Balkan Savaşları, Dünya Savaşı neticesinde 400-500 yıldır Türk ve Müslüman olan bölgeler de elden çıkmaya başlamıştı. Türklerin vatan dediği topraklar, düşman eline geçmeye başlamıştı. Öyle ki, Balkan Harbi sonrasında elden çıkan Edirne, Osmanlı'nın bir dönem başkenti olmuş kutlu bir şehirdi. Enver Paşa ve beraberindekiler, 2. Balkan Harbi başlayınca   birbirine düşen Balkan devletlerinin durumundan faydalandı ve Edirne geri alındı. Bu olay oldukça ilginçtir ki Enver Paşa Bab-ı Ali'yi basmış ve hükümette korkaklık gösterenleri vurmuştur. Yanına aldığı birliklerle Edirne'ye girmiş ve şehri Tekrar sınırlarımız içine katmıştır. İşte Türklerin Avrupa kapılarından çekile çekile vatan topraklarını savunmak zorunda kaldığı sürecin sonunda durum buydu.

Yıllarca süren Osmanlı-Rus harpleri, Balkan Harpleri, Dünya Harbi.. Her ailenin şehit veya gazi verdiği dönemlerde Türk milli kimlik ve şuuru oluşmuştu. Özellikle Balkan Harpleri sonrasında Osmanlıcılık, Arap isyanları sonrasında İslamcılık çökmüştü. Türkçülük-Turancılık fikri o dönemle zirveye ulaşmış ve ulus bilinci Türk aydınlarını sarmıştı. Devletin kurucu unsurlarından başka dostu kalmamış, yüzyıllarca komşu olarak yaşadıkları insanlar, büyük devletlerin dolduruşu ve vaatleriyle vatan dedikleri toprakları postallarıyla çiğnemeye başlamıştı. İşte Türkçülük fikri bu dönemin ürünüdür. Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur deyimi bu dönemi anlatmaktadır. Fakat irdelendiğinde Halide Edip Hanım'ın Büyük Sultanahmet Mitingi'nde bahsettiği gibi "milletler değil hükümetler düşmanımız" anlayışında bir görüştür. Türkçülük, diğer milletleri düşman olarak görmez, Türk milletini ileri milletler seviyesine çıkarmak için var gücüyle çalışmayı gerektirir. Türk olmayanı dışlamaz, Türk milleti için çalışan herkesi kucaklar. Türk milli kültür ve medeniyetini yukarılara taşımak gayesindedir.

"Türk kimlik ve şuurunu oluşturan, yerleştiren Balkan savaşlarıdır, Çanakkale savaşlarıdır, Yemen'dir, Galiçya'dır, Kafkasya'dır. Yani her ailenin şehit verdiği, cemiyetin altüst olduğu, vatan savunması denilen olayların etrafında insanların milli kimliği oluşur. Türk'ün milli kimliği ise imparatorluğun parçalanması sırasındaki kan, barut, ateş, ter ve gözyaşıdır" (Türklerin Tarihi 1, sf. 28). 

Türklüğümüzü Balkan harbi sonrasında hatırladık belki. Peki Türk ismi nereden geliyor? Türk ismi ile kurulan ilk devlet Göktürkler'dir. Göktürkler, Aşina adında bir Hun kabilesinden gelmektedirler. Göktürkler, kendilerinden sonra kurulan bir çok Türk imparatorluğunun öncesidir. Bugün Orta Asya'daki Türk devletleri Göktürk İmparatorluğunun mirası üzerinde yaşamaktadır.

"569'da Bizans, Kilikyalı Zemarkhos diye birini Göktürk Kağanı Bumin'e yolluyor. Çin'den gelen İpek Yolu'nun teminat altına alınması için Türklerden yardım istiyorlar" (Türklerin Tarihi 1, sf. 49).

Tarihin her döneminde Türkler büyük asker ve devlet adamları yetiştirmişler. Tarih kitaplarının Türklerden bahsetmeden yazılmasına imkan yoktur. Öyle ki tarihin her devrinde Türkler tarihin akışına etki etmişlerdir.

"Bizim hayali Türk kahramanlara ihtiyacımız yok; her devirde, coğrafyanın her yerinde varız zaten"(Türklerin Tarihi 1, sf. 48).

Hunlar, Göktürkler, Selçuklular, Osmanlılar... Dünya tarihinde büyük etki yaratan imparatorluklar kurmuştur Türkler. Osmanlı'nın harabe haline gelmiş halinden bile Mustafa Kemal Atatürk gibi bir deha yetiştirebilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini atan, tarihte emsali olmayan bir bağımsızlık savaşının lideridir Mustafa Kemal... Türk ulusunun tarihin her döneminde olduğu aşikar. Her döneminde büyük insanlar yetiştirdiği su götürmez bir gerçek. Bugün belki de Türklükten uzaklaştığımız için, Arap kültürünün ve zihniyetinin etkisi altında kaldığımız için büyük işler başaracak dehalar yetiştiremiyoruz.


Büyük Selçuklu Devleti'nin kuruluşu ile ilgili şu notları paylaşıyor: "Tuğrul Bey, Çağrı Bey'le Gaznelilere karşı birleşip savaş açacaklar. Gazne hükümdarı Sultan Mesud bu yolu kesecek ve iki kardeşin birleşmesini engelleyecek. Sultan Mesud yetişemeyince Çağrı bey, Tuğrul Bey'e katılmış. Dandanakan Savaşı'ndan sonra bizimkiler Horasan'a yerleşti"(Türklerin Tarihi 1, sf. 57).

Selçuklu Devleti çok büyük bir coğrafyada yayıldı. Doğuda Çin sınırlarından batıda ege denizine, güneyde Basra Körfezinden kuzeyde Hazar Denizine kadar çok büyük bir alanı kontrol altına almıştı. Selçuklular at besiciliğine dayanan bir toplumdu. Bu özellik Türklerin tarihsel ve kültürel özelliğinden gelmektedir. Çadır yaşamı, at, bozkır Türkler için vazgeçilmez unsurlardı. Selçuklu okçuları emsali görülmemiş derecede iyiydi. Selçuklular at üzerinde o kadar iyi ok atıyordu ki düşman onlara yaklaşamadan Selçuklu atlı okçu birlikleri gidiyor, düşmanın düzenini bozuyor, hasar veriyor ve kayıp vermeden geri dönüyordu. Selçuklularla alakalı ayrıntılı bilgi için Muharrem Kesik At Üstünde Selçuklular kitabını okuyabilirsiniz.

Selçukluların en ünlü veziri, dönemin en güçlü ikinci adamı Nizamülmülk, Hasan Sabbah tarafından öldürtülmüştür. Alamut Kalesi'ni kendine mesken tutan Hasan Sabbah çok büyük bir fedai gücüne sahipti. Uyuşturucu maddelerle müritlerini cennet vaadiyle etkileyen ve onları birer fedai haline getiren Hasan Sabbah, kendisini tehdit eden devletleri suikast tehdidi ile korkutmuştur. Daha sonra Anadolu'yu işgal eden İlhanlılar'ın büyük komutanı Hulagu Han (Cengiz Han'ın torunu, Türk-Moğol olarak geçer) tarafından Alamut Kalesi yok edilmiştir.

Asya bozkırlarından başlayan yolculuk, Selçuklu Türkleri sayesinde Akdeniz sınırlarına ulaşmıştır. Böylece Türkler ticaret yollarını elinde bulundurarak önemli bir avantaj elde etmişlerdir.

Selçukluların en önemli özelliklerinden biri de at göçebeliğine dayanan askeri bir millet olmasıdır. Tarih boyunca at, Türkler için çok önemli bir yere sahip olmuştur. Osmanlı Devleti üzerine araştırmalarında Halil İnalcık, alp tanımının yapılırken at sahibi olmanın da şartlardan biri olduğunu ortaya koymuştur. Bir kişinin alp olabilmesi için atı olması gerekmektedir. Bunun dışında bir çok özellik daha barındırması gerekmektedir. Ayrıntılı bilgi için Halil İnalcık Devleti Aliyye Osmanlı Devleti Üzerine Araştırmalar 1 kitabını okuyabilirsiniz.

Selçukluların en önemli rollerinden biri de Anadolu coğrafyasını Türkleştirmek ve İslamlaştırmak olmuştur. Bizans ordularına karşı, Haçlı Seferlerine karşı, Moğol ordularına karşı verilen büyük mücadeleler sonucunda Anadolu Türklerin yurdu konumuna gelmiştir.

Her milletin kendine has bazı özellikleri vardır. Diğer milletlere nazaran daha başarılı oldukları durumlar vardır. Türkler de askeri örgütlenme konusunda diğer milletlere kıyasla daha üstündür. Mete Han zamanında ilk defa onluk sistemi kullanarak ordu sistemine hala kullanılan bir sistem kazandırmış olan Türkler, tarih boyunca kurduğu her devleti de bu askeri örgütlenme başarısına borçludur. Türklerde devleti yönetecek olan kişiye yetkinin Tanrı tarafından verildiği düşünülürdü. Bu nedenle bir seçim sistemi ya da belli bir veraset sistemi yoktu. Yönetmeyi hak eden yönetimi elde ederdi. 

"Türkler çok yavaş, çok ölçülü, çok kademeli olarak Batı Orta Asya'ya, Maveraünnehir'e; oradan Horasan ve İran'a; yavaş yavaş Suriye'ye sarkıyorlar"(Türklerin Tarihi 1, sf. 189).

Bugünkü Çin içlerinden Viyana önlerine kadar süren büyük göç İlber Hoca'nın tanımıyla bu şekilde başlıyor. Orta Asya bozkırlarından yola çıkan Türkler, İran üzerinden Suriye ve Anadolu'ya, Anadolu üzerinden balkanlar ve Avrupa önlerine kadar süren uzun bir yolculuk yapıyor. Bu süreç içinde nice devletler kuruyor, nice devletler yıkıyor. Bu büyük göç dalgasının ana kolu Oğuz Türkleridir. Türklerin bir diğer kolu da Kıpçak Türkleridir. Kıpçaklar, bugünkü Rusya coğrafyasında tutunmuşlardı. Altınorda Devleti, Tatarlar ve Orta Asya'daki Türk devletleri Kıpçak Türklerinin soyundandır. Oğuz Türkleri ise bugün Azerbaycan, Türkiye, Suriye, Irak, Balkanlar ve Kıbrıs'taki Türklerin çoğunun geldiği soydur. Bugün Çin hudutları içinde kalan Uygur bölgesindeki Türkler de Karluk Türkleridir.

"Kıpçak kabileleri Rusya tarihinin en korkulan en dehşetengiz misafirleridir"(Türklerin Tarihi 1, sf. 203).

Anadolu'nun Türk yurdu haline gelmesine büyük katkı sağlayan Selçuklular Kösedağ Savaşı'nda yenilince devlet büyük bir darbe yedi. Sultan genç ve tecrübesizdi. Artçı birliklerin yenilgisini savaşı kaybetmek olarak yorumlayınca savaş alanından kaçmıştı. Sultanın kaçtığını gören askerler de geri çekilince Moğol ordusu büyük bir zafer kazanmıştı. Bunun neticesinde Anadolu Moğol hakimiyetine girdi ve Selçuklu sultanı Moğollar tarafından atanmaya başladı.
"Anadolu Selçukluları; İlhanlılar dediğimiz, İran üzerinden gelen Moğol baskısıyla Kösedağ Savaşı'nda tarumar olmuşlardır"(Türklerin Tarihi 1, sf. 211).

Selçuklu Devleti'nin siyasi iradesi yok olunca Anadolu'da bir boşluk oldu. Oğuz boylarının göçleriyle Türkleşen Anadolu şimdi bir çok küçük devlet, beylik ile dolmuştu. 13. yüzyıl sonunda beylikler bağımsızlıklarını ilan etmeye başladı. Halil İnalcık Hoca'ya göre 1302 Koyunhisar Savaşı'nda Bizans'ı mağlup eden Osmanlı Beyliği bağımsız bir devlet olduğunu ortaya koymuştur. Artık Tarih sahnesinden Kınık boyundan olan Selçuklular çekilmiş, Türklerin geleceği Kayılardan Osmanoğullarına kalmıştı. Her ne kadar Osmanoğullarının Kayı boyundan olduğu tartışmalı bir konu da olsa genel kabul görmüş bir bilgi olduğu için bu şekilde bahsetmekte yarar var. 

Halil İnalcık Hoca Devlet-i Aliyye Osmanlı Devleti Üzerine Araştırmalar 1 kitabında Osmanlı Devleti'nin Türkmen geleneği ile kurulduğundan bahseder. Hatta dünya ve Türk tarihinin en büyük sorularından birinin, 14. yüzyılda kurulan bir Türkmen Beyliği'nin nasıl Tuna boylarından Arap coğrafyalarına kadar uzanan bir imparatorluğa dönüştüğü olduğunu söylemektedir.

Kuruluştan kısa bir süre sonra Osmanlı Devleti Fetret Devri diye anılan bir döneme girdi. Yıldırım Bayezid'in Timur karşısında aldığı ağır yenilgi devleti yıkımın eşiğine getirmişti. Bu dönem şehzadelerin mücadeleleri ile geçen bir dönem oldu. Nihayetinde Mehmet Çelebi kardeşlerini bertaraf etti ve tahtı ele geçirdi. Devlet düzenini yeniden sağlamaya çalıştı. Bu süreçte Anadolu'daki diğer Türkmen beylikleri de yeniden bağımsızlıklarını ilan etmişti. Esasında zaten savaşın çıkmasının sebebi de Anadolu Türkmen beyliklerinin Timur'a sığınması ve topraklarını geri istemeleriydi. Diğer bir sebep de Timur'a karşı isyan içinde olan bir ailenin geri teslim edilmesi talebini Osmanlı'nın reddetmiş olmasıydı. 
"Fetret Devri'nin en büyük kazancı Timur'un İzmir'i fethetmesidir. Öyle ki, İzmir bir daha elden çıkmadı"(Türklerin Tarihi 1, sf. 260).

Osmanlı Devleti'nin en çok eleştirildiği konulardan biri de taht mücadelesi esnasında hanedan fertlerinin düşünülmeden yok edilmesi olmuştur. Türklerin tarih boyunca belirli bir veraset anlayışı olmaması ve devleti yöneten kişinin Tanrı tarafından görevlendirildiği anlayışı yani "Kut İnancı" nedeniyle her zaman bir taht mücadelesi yaşanmıştır. Dönemin şartları gereği, devletin başsız kalması büyük felaketlere yol açabiliyordu. Öyle ki, Fatih Sultan Mehmed'in babası Murad Han tahttan kendi isteğiyle el çekip 12 yaşındaki oğlu Mehmed'i tahta çıkarınca büyük batı devletleri Osmanlı üzerine yürümek için plan yapmaya başlamıştı. Merkezi otoritede hissedilen en ufak bir zayıflık derhal düşman devletlerin saldırısı ve içerideki fırsatçıların isyanlarıyla sonuçlanıyordu. Bu durum karşısında Mehmed Han ve devlet yöneticileri başta Halil Paşa olmak üzere Murad Han'ı ikna etmişler ve tekrar tahta geçirmişlerdir. Devletin yükseliş dönemlerinde dahi bu şekilde zaafların büyük felaketlere yol açtığını düşünürsek, duraklama ve gerileme dönemlerinde yaşanan hadiseleri anlamam mümkün olabilir. Saltanatı ele geçirmek gayesinde olan kişinin vicdan ve hissini bilemeyeceğimiz için bu konu her zaman tartışmaya açık kalacaktır. Devlet ve tebaa bekası için mi yoksa kendi şahsi çıkar ve hırsları uğruna mı bu tedbirleri aldılar bilemeyiz. 
"Osmanlı'da taht için ilk kanı Osman Gazi dökmüştür. Dündar Alp'i yani amcasını Köprühisar Savaşı'ndan önce ok ile vurmuştur"(Türklerin Tarihi 1, sf. 285).

Yazının devamı olacaktır...

İlber Ortaylı Hoca'nın Türklerin Tarihi 1 kitabından alıntılarla hem kitabı hem de dönemi özetleyen bir yazı hedefledim. Tarihimiz hakkında bilmediğimiz onca şey varken bu konularla ilgili okumak, yazmak her Türk gencinin birincil vazifesi olmalıdır. Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi : "Geçmişini bilmeyen milletler geleceğe güvenle bakamazlar"...







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Musul Sorunu

MUSUL SORUNU 1. Dünya Savaşı Öncesi Musul Sorunu Musul sorunu olarak tarih kaynaklarında okuduğumuz, bildiğimiz mesele tam olarak Birinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkmış bir durum değildir. 1890 yılında 2. Abdülhamit Ermeni asıllı bir tüccarın oğlu olan Kalus Serkis Gülbankyan'a Osmanlı topraklarında petrol rezervleri ile ilgili araştırma yapması için emir verir. Madenler Bakanlığına, Musul ve Bağdat çevresinde geniş petrol yatakları olduğuyla ilgili bir sonuç gönderilir. Bunun neticesinde Sultan, o toprakları - Memalik-i Şahane - Sultanın şahsi arazisi ilan ederek yabancı güçlerin eline geçmesini engellemek ister. Böylelikle Musul sorunu,  enerji sektörünün petrole olan açlığı ve Musul'da bulunan geniş petrol yatakları sebebiyle baş göstermiş oluyor. Osmanlı Devleti'nin dış politikası gereği Alman petrol şirketleriyle bazı antlaşmalar imzalanıyor ve petrol arama çalışmaları yürütülüyor. Bir Alman şirketi olan Anadolu Demiryolları şirketi bu aramaları ...

At Üstünde Selçuklular

AT ÜSTÜNDE SELÇUKLULAR Türkler Orta Asya'dan Maveraünnehir 'e, oradan yavaş yavaş Horasan, İran ve Suriye'ye akmış, nihayet Anadolu'ya yerleşmiştir. Anadoluyu Türkleştirmiş ve İslamı bu topraklara yaymışlardır. Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslamın yayılması 10. - 11. yüzyıla Selçuklular dönemine denk gelir. Öyle ki Anadolu'nun Türk yurdu olduğunu Avrupa ve Bizans'a kabul ettiren Miryakefalon Savaşı nı Selçuklular kazanmıştır. Türk tarihinde çok önemli bir yeri olan, bugün yaşadığımız toprakları ilk kez gelip yurt tutan Selçukluları biraz daha yakından tanıyalım... İslamiyet öncesi Türklerde hemen herkes savaşçı olduğu için ordu kavramı diğer milletlerden farklıydı. Ordu-Millet anlayışı dediğimiz bu sistemi Türkler devam ettirdiler. Zorunlu ve daimi olan bu askerlik anlayışı ordunun manevi gücünü ve tecrübesini diğer devletlere nazaran daha üstün kılıyordu. Ayrıca Göktürkler zamanından beri uygulanan 10'lu sistem ordu düzenini sağlamıştır....

Beyaz "Laleler" Ülkesinde - Türkiye

Grigoriy Petrov'un kayıp eseri olan Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabı tesadüf eseri bulundu. Yayınlanması için büyük uğraş verildi ve 1923 yılında kitap basıldı. Kısa süre içinde bir çok ülkede ilgiyle karşılanan bu kitap Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de dikkatini çekti. Bu kitabı askeri ve normal okulların müfredatına koyulması talimatını verdi. Kitap, Suomi'nin nasıl yükselen bir medeniyet haline geldiğini anlatıyor. Suomi kelimesi  bataklıklar ülkesi manasında kullanılıyor o dönemde. Bugün biz Suomi'yi Finlandiya olarak tanıyoruz. Ulu Önder'in o dönemlerden bu kitabı okul müfredatlarına konulmasını istemesinin bir anlamı vardı elbette. Bu kitap Türkiye'nin yaşadığı ve gelecekte yaşayacağı sorunları bir bir ele alıyor ve çözüm yolları için bizlere ışık tutuyor. Böylelikle ileri görüşlü olan Gazi Paşa biz Türk gençliğine yol gösterecek bir başka rehber daha sunuyor. Bu yazı ile Beyaz Zambaklar Ülkesi'nin bize ne kadar benzediğini anlatmayı...