Ana içeriğe atla

Survivor



Malum televizyon 1980'li yıllardan itibaren Türk toplumunun en büyük meşgalelerinden biri haline gelmeye başladı. Günümüz Türkiye'sine baktığımızda bu durumun hayli arttığı görülmektedir.

Türk televizyon tarihinde belki eleştirilecek ya da övülecek binlerce yapım vardır. Fakat benim eleştirim yine millete yönelik olacak.

Tam olarak hangi yıl itibariyle televizyonlarımızda görmeye, izlemeye başladık bilmiyorum fakat özellikle son yıllarda almış başını bir Survivor çılgınlığı gidiyor.

İnsanlar ada şartlarında, beslenme,barınma gibi temel ihtiyaçların kısıtlı olduğu bir ortamda hayatta kalma mücadelesi(!) veriyorlar. Bazı fiziksel ve zihinsel oyunlar oynanıyor ve ödüller kazanılıyor, elemeler yapılıyor.

Ada şartlarında bu etkinliklere maruz kalmanın bedeli ise ne kadar ünlü olduğuna göre değişiyor. Çok ünlüysen çok para alıp katlanıyorsun, az ünlüysen az para alıp katlanıyorsun. Ünsüzsen de ünlü oluyorsun zaten.

Şimdi temelini incelediğimiz bu televizyon programına genel olarak baktığımızda; belli bir para karşılığında (asgari ücretli bir kişinin 10 yıl çalışsa kazanamayacağı miktarda) bir adada, ödül oyunları ile enfes yemekler yediği (asgari ücretlinin hiç yemediği, yiyemeyeceği belki), harika yerlere gezi ödülleri kazandığı, yılda bir olan maçlara gitmek gibi şanslar bulabildiği (asgari ücretlinin ömrünü heba etse belki gidip görme şansı bulamayacağı), bir yarışma programı.

3 tarafı denizlerle çevrili olan bu cennet vatan üzerinde cehennemi yaşayan bizim milletimize baktığımızda ise; işsizlik %11 den fazla, genç işsizlik %19 a yakın, terör sorunu hiç olmadığı kadar büyük ki ne zaman nerede ne patlayacak bilemiyoruz. Canlı bombaya mı kurban gideceğiz, silahlı çatışmanın ortasında mı kalacağız kestiremiyoruz. Bir kaç yıldır kan gölüne dönen cennet vatan her gün bir şehidin yıldönümünü anıyor, yas tutuyor. Hırsızlık, uyuşturucu komasına girenler, karısını, çocuğunu, sevgilisini, ailesini öldürenler, cinnet geçirenler, işinden atılanlar, okulundan atılanlar, trafik canavarları...

Sahiden Survivor adasındakiler mi yaşam mücadelesi veriyor yoksa heyecanla her gün ekran başında onları izleyen değerli milletimiz mi? Takdir bu satıra kadar okuyanlarındır.

Survivor adasındakilere bir televizyon kurup Türkiye'den Haberler izletilse gerçek manada bir Survivor programı izletilmiş olur diye düşünüyorum. Umarım bu kurmaca televizyon programlarıyla vakit öldürmek yerine, bireysel veya toplumsal gelişmeye katkı sağlayabilecek bir adım atabiliriz.

Türkiye adasında hayatta kalabilen herkese saygılarımla...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Musul Sorunu

MUSUL SORUNU 1. Dünya Savaşı Öncesi Musul Sorunu Musul sorunu olarak tarih kaynaklarında okuduğumuz, bildiğimiz mesele tam olarak Birinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkmış bir durum değildir. 1890 yılında 2. Abdülhamit Ermeni asıllı bir tüccarın oğlu olan Kalus Serkis Gülbankyan'a Osmanlı topraklarında petrol rezervleri ile ilgili araştırma yapması için emir verir. Madenler Bakanlığına, Musul ve Bağdat çevresinde geniş petrol yatakları olduğuyla ilgili bir sonuç gönderilir. Bunun neticesinde Sultan, o toprakları - Memalik-i Şahane - Sultanın şahsi arazisi ilan ederek yabancı güçlerin eline geçmesini engellemek ister. Böylelikle Musul sorunu,  enerji sektörünün petrole olan açlığı ve Musul'da bulunan geniş petrol yatakları sebebiyle baş göstermiş oluyor. Osmanlı Devleti'nin dış politikası gereği Alman petrol şirketleriyle bazı antlaşmalar imzalanıyor ve petrol arama çalışmaları yürütülüyor. Bir Alman şirketi olan Anadolu Demiryolları şirketi bu aramaları ...

At Üstünde Selçuklular

AT ÜSTÜNDE SELÇUKLULAR Türkler Orta Asya'dan Maveraünnehir 'e, oradan yavaş yavaş Horasan, İran ve Suriye'ye akmış, nihayet Anadolu'ya yerleşmiştir. Anadoluyu Türkleştirmiş ve İslamı bu topraklara yaymışlardır. Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslamın yayılması 10. - 11. yüzyıla Selçuklular dönemine denk gelir. Öyle ki Anadolu'nun Türk yurdu olduğunu Avrupa ve Bizans'a kabul ettiren Miryakefalon Savaşı nı Selçuklular kazanmıştır. Türk tarihinde çok önemli bir yeri olan, bugün yaşadığımız toprakları ilk kez gelip yurt tutan Selçukluları biraz daha yakından tanıyalım... İslamiyet öncesi Türklerde hemen herkes savaşçı olduğu için ordu kavramı diğer milletlerden farklıydı. Ordu-Millet anlayışı dediğimiz bu sistemi Türkler devam ettirdiler. Zorunlu ve daimi olan bu askerlik anlayışı ordunun manevi gücünü ve tecrübesini diğer devletlere nazaran daha üstün kılıyordu. Ayrıca Göktürkler zamanından beri uygulanan 10'lu sistem ordu düzenini sağlamıştır....

Beyaz "Laleler" Ülkesinde - Türkiye

Grigoriy Petrov'un kayıp eseri olan Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabı tesadüf eseri bulundu. Yayınlanması için büyük uğraş verildi ve 1923 yılında kitap basıldı. Kısa süre içinde bir çok ülkede ilgiyle karşılanan bu kitap Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de dikkatini çekti. Bu kitabı askeri ve normal okulların müfredatına koyulması talimatını verdi. Kitap, Suomi'nin nasıl yükselen bir medeniyet haline geldiğini anlatıyor. Suomi kelimesi  bataklıklar ülkesi manasında kullanılıyor o dönemde. Bugün biz Suomi'yi Finlandiya olarak tanıyoruz. Ulu Önder'in o dönemlerden bu kitabı okul müfredatlarına konulmasını istemesinin bir anlamı vardı elbette. Bu kitap Türkiye'nin yaşadığı ve gelecekte yaşayacağı sorunları bir bir ele alıyor ve çözüm yolları için bizlere ışık tutuyor. Böylelikle ileri görüşlü olan Gazi Paşa biz Türk gençliğine yol gösterecek bir başka rehber daha sunuyor. Bu yazı ile Beyaz Zambaklar Ülkesi'nin bize ne kadar benzediğini anlatmayı...